Kur’an, mushaf, tilâvet ve hat
Ekim 27, 2020İslam sanat aklının/idrakinin oluşumunu araştırırken, “İslam Sanatının Temel Esasları” başlığı altında, Kur’an ve sanat alt-başlığıyla bir bahis açmak, genelde müsteşriklerin, özelde müsteşrik kaynaklara tabi olan yerli İslam sanat tarihi araştırmacılarının bir tercihidir.
Müsteşriklerin, neticede kendi toplumlarını bilgilendirmeyi esas almaları bakımından bunda mazur oldukları söylenebileceği gibi, mezkur alt-başlık altında Kur’an nedir?; Kur’an nasıl bir kitaptır?; Kur’an sanatçıyı nasıl etkiler vb. sorularıyla konuyu detaylandırmaları da mazur görülebilir.
Bu mazeretin kendileri için de geçeli olabileceğini sanarak, araştırmalarında aynı tutuma tabi olan yerli araştırmacıların bölümlemeli, daha doğru söyleyişle melezleşmiş bir zihne mahkum olmaları ise mazur görülemez.
Çünkü, Müslüman bir ailede doğmuş ve İslam üzere yetiş(tiril)miş birine yukarıdaki soruları sorduğunuzda alacağımız cevaplar: “Kur’an benim kitabımdır; Kur’an hayatımızın tanzimidir; Kur’an mümin bir insanın her şeyini etkiler” şeklinde olacaktır. Dolayısıyla bir Müslüman, sanat ve bununla ilgili müstakil çalışmalar söz konusu olduğunda, Kur’an’ı sanatın özel bir direği değil, doğrudan hayatın genel bir direği olarak alır ve özelden genele değil, genelden özele doğru bir bakışı kuşanır.
Batılı bir Müslüman olarak, zikrettiğimiz farkları izah etmede en büyük zorluğu yaşayanlardan –belki de ilki olan- Titus Burckhardt, İslam sanatının doğuşunu Greko-Roman medeniyetinin sanatıyla rekabet etmeye, kutlu sanatla bâtınîlik arasındaki –bize göre terimsel olarak sakıncalı bir- ilişkiye bağlamakla birlikte, ancak bir kristalleşme benzetmesiyle kendi görüşünü Kur’anî/vahyî zihniyet içine çekebilmiştir. Burckhardt, muhtemelen Kubbetü’s-Sahra’nın İslam sanatının ilk programı olarak, Peygamber Efendimiz’in vefatına göre çok erken bir tarihte (691-2) ibadete açılmasından hareketle bu görüşünü şöyle ifade etmiştir:
“...Böyle bir sanatın ortaya çıkması, çeşitli kullanımlara elverişli bir benzetme yapacak olursak, tam doymuş bir eriyiğin birden kristalleşmesini anımsatır ki bu, bu durumda, olayın sadece ani oluşunu değil, fakat aynı zamanda sonuç olarak meydana gelen formlarının düzenlilik ve tecanüsünü de akla getirir. Kristalin çökelmesine takaddüm eden tam doymuşluk hâli, erken dönem İslam toplumunun fethedilen insanların kültürüyle karşılaşmalarının sebep olduğu (...) psikolojik gerilimle bir şekilde karşılaştırma yapmaya sevk etmektedir bizi; ama bu bir görünüşten ve olayın yüzeysel yönüyle ilgili olmaktan ileriye gitmez; zira, gerçekte bu tam doymuşluk hâli, gelenekte mündemiç bulunan yaratıcı imkândan başka bir şey değildir.” (İslam
Sanatı Dil ve Anlam, çev.: Turan Koç, Klasik Yayınları, İstanbul 2013)
Konumuz bağlamında, Burckhardt’ın yukarıdaki “...gelenekte mündemiç bulunan yaratıcı imkan” söyleyişini, en güzel söyleyişlerden biri olarak alıp, tefsir etmeye ihtiyaç hissettiğimizde şu sonuca ulaşabiliriz:
İslam, Hz. İbrahim’in Hanîf dinin devamıdır; Peygamber Efendimiz’e İbrahim’in -en güzel yol olan- dinine uyması emredilmiş (Bakara 2:130; Al-i İmran 3:95; Nisa 4:125; En’am 6:161; Nahl 16:123; Hac 22:78); Peygamber Efendimiz de bir hadisinde “müsamahalı ve kolay olan Hanîflikle” görevlendirildiğini bildirmiştir.
Burckhardt’ın gelenekten kastettiği şey bu olmalıdır ki, onun yukarıda zikrettiğimiz ani kristalleşme ile gelenekte mündemiç olan yaratıcı imkân kanaati de ancak bu şekilde doğru olarak temellendirilebilir.
Bunlardan hareketle İslam sanatında Kur’an’ın etkisinden değil, Kur’ani bir idrakin içinde -ayrıca bir ayrıştırmaya, şubeleştirmeye gerek olmaksızın- durma zorunluluğundan söz edilebilir. Çünkü Kur’an –imanda bölünme kabul etmeyen ancak amellerde bölünebilen- Hanîfî bir hayat nizamını, Muhammedî şeriatla yenilenmiş olarak bir küll halinde sunar. Amellerden bir amel olarak Sanat bu nizam içinde sadece küçük cüzlerden bir cüzdür. Onu büyüten, araştırma konusu yapan ve dolayısıyla gündemde tutan bizim bakışımız ve bu bakışı kurumlaştıran dilimizdir. Bunun asıl nedeni de sanatın medeniyetin temel dinamiklerinden biri olmasıyla ilgilidir ki, İslam medeniyetinin doğuşunu, teşekkülünü ve hatta tefessüh etme nedenlerini doğru anlamanın geçerli yollarından biridir.
Ezcümle, tercih ettiğimiz bakış açısıyla Kur’an’da sanatın esaslarını ve formlarını aramak gibi bir gaflete düşmek yerine, onun mushaf (kitap) haline getirilmesinin, tilavetinin ve hattının sonuçlarından biri olarak sanatı konuşmayı öne almamız gerekir.
Ömer Lekesiz
Kaynak : https://www.yenisafak.com/yazarlar/omerlekesiz/kuran-mushaf-tilvet-ve-hat-2056628Diziler
- Aliya İzzetbegoviç Kitaplığı
- Arap Gözüyle Osmanlı
- Balkan Gözüyle Osmanlı
- Başvuru Kitapları
- Biyografi
- Düşünce
- Edebiyat
- Fars Gözüyle Osmanlı
- Felsefe
- Hatırat
- Hukuk
- İktisat
- İslam Düşüncesi Klasikleri
- İslam Felsefesi
- İslam Medeniyeti Araştırmaları
- İslam Sanatı
- İslami İlimler
- Klasik Kitaplar
- Osmanlı Araştırmaları
- Osmanlı Hukuk Tarihi
- Osmanlılarda Hukuk ve Toplum
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Sempozyum Kitapları
- Şehir Tarihi
- Tarih
- Turgut Cansever Kitaplığı
E-Bulten
Tüm yeniliklerden haberdar olmak için e-bülten listemize katılın!Sıradakiler
Haberler
- Siyasetnamelerle şekillenen siyaset
- Sûfîler ve Sultanlar değerlendirmesi
- II. Abdülhamid'e ithaf edilen siyasetname yeniden yayımlandı
- İbn Rüşd ve Thomas Aquinas’ta Akılların Birliği
- İbn Rüşd ve Thomas Aquinas’ta Akılların Birliği
- Gazâlî’nin Düşüncesinde Kozmoloji
- Mimar Sinan’ın Geometrik Arayışı
- İmâm Gazâlî’nin İhyâ Hareketi
- Celalettin Divlekci’den Tefsire Giriş kitabı
- Varlık ve İdrak Bağlamında Molla Sadrâ’nın Bilgi Tasavvuru