İslam sanatı-1
Mart 28, 2006
Nasr`Sunuş`unda İslam sanatının `açılmamış bir kitap` gibi olduğunu söyleyerek, -üzerinde yeterince durulmamış olduğunu kastediyor- İslam`ın `soyut` kavramına getirdiği anlayışı, onun modern Batı sanatında görülen `soyut` kavrayışından farkını dile getiriyor. Ona göre bu çaba `ruhani aleme ilişkin bir ru`yettir`. T. Burckhardt önceki eserlerinde `İslam sanatının hikmetle zanaat`ın (fenn veya sına`a) evliliğinden doğduğu`nu söylemiştir. Ben de geleneksel sanatın `hikmet ve ahenk` unsurlarına yaslandığını söylemiş idim. Ayrıca küçümsenen zanaat`la, yüceltilen `sanat`ı birbirinden esas itibarı ile ayırmam. (Benim bu görüşümün daha kapsayıcı olduğunu sanıyorum. Hem muhtevaya, hem onun doğurduğu biçime yer veren bir tarif çünkü). Nasr, yazarın İslam sanatını `vahyin ilkeleri ve formunun bir türevi` olarak takdim ettiğini; `... İslami vahyin ruhunun dünyevi billurlaşması olduğu kadar semavi hakikatlerin yeryüzündeki bir yansıması` şeklinde anladığını ifade ediyor. Burada tasavvufi yorumun sembolik diline işaret edilmektedir ki, kitabın isminin alt başlığı da zaten `Dil ve Anlam`dır. Seyyid Hüseyin Nasr`ın İslam Sanatı ve Maneviyatı(Çev: A. Demirhan. İnsan Yay. 1992) adlı bir eserinin olduğunu da kaydedelim. Güzel bir tercüme yapan Turan Koç da esere küçük bir `önsöz` yazmış. Koç ise yazarın İslam Sanatı ile ilgili görüşlerinin özünde `İslam`ın batıni boyutunun estetik düzeyde bir dışlaştırması` olduğu neticesine varıyor. İslam Sanatı kitabı kuşe kağıda özenle basılmış; konularla ilgili fotoğraflar ve krokiler meselelerin anlaşılmasına yardımcı oluyor. Ben bu yazıyı -sanki pek acelem varmış gibi- eserin ilk 16 sayfasını okuduktan sonra yazıyorum. Bu bakımdan fahiş bir usül hatası işlemiş olabilirim. Lakin bu ilk 16 sayfayı okuyanlar benim gibi `düş kırıklığı`na uğrar iseler aynı kararı verebilirler. `Düş kırıklığı` dedimse de bunu abartmayalım. Belki de `efsaneleşmiş` olan bu kitaptan çok daha fazla şey bekliyordum, bu beklentim boşa çıktı (ilk 16 sayfa için). Tam olarak `boşa çıktı`da denemez ama tam tatmin olamadım. Çünkü bu ilk 16 sayfa işin özüne ait. Burada ilkeler, kanaatlar, ölçüler, bakış açısı beliriyor; burada asli hükümler veriliyor. Bundan ötesi bir nevi `sanat tarihi`. Karşılaştırmalar, teknik hususiyetler vb. (şöyle bir karıştırdım sonuna kadar, böyle algıladım). Giriş`te dile getirilen temel mesele sanatın özünün `güzellik` olduğu, bunun da İslami açıdan `ilahi nitelikli, batıni bir güzellik` olarak algılanması zaruretidir. Yazar alt başlığı `Dil ve Anlam` olan ama adı bir genellemeye tekabül eden `İslam Sanatı` kitabına başlarken neden `Söz Sanatları`nı (şiir) dışarda tutmuş; `musiki`ye hiç dokunmamış, sadece mimari ve resim üzerinden yürümüştür. Bu tutumla ilgili bir açıklama yok. Mimari üzerinden yürüyüşe başlayınca, doğru bir seçim ile önceliği Kabe`ye vermiş, Kabe ile ilgili beş sayfa yazmış. Bu bölümde neler var ve ben ne anladım, bunları inşallah haftaya konuşacağız.
http://www.yenisafak.com.tr//mkutlu.html
Kaynak : http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:umVqppwAO3wJ:www.tumgazeteler.com
Diziler
- Aliya İzzetbegoviç Kitaplığı
- Arap Gözüyle Osmanlı
- Balkan Gözüyle Osmanlı
- Başvuru Kitapları
- Biyografi
- Düşünce
- Edebiyat
- Fars Gözüyle Osmanlı
- Felsefe
- Hatırat
- Hukuk
- İktisat
- İslam Düşüncesi Klasikleri
- İslam Felsefesi
- İslam Medeniyeti Araştırmaları
- İslam Sanatı
- İslami İlimler
- Klasik Kitaplar
- Osmanlı Araştırmaları
- Osmanlı Hukuk Tarihi
- Osmanlılarda Hukuk ve Toplum
- Sanat
- Sanat Tarihi
- Sempozyum Kitapları
- Şehir Tarihi
- Tarih
- Turgut Cansever Kitaplığı
E-Bulten
Tüm yeniliklerden haberdar olmak için e-bülten listemize katılın!Sıradakiler
Haberler
- Siyasetnamelerle şekillenen siyaset
- Sûfîler ve Sultanlar değerlendirmesi
- II. Abdülhamid'e ithaf edilen siyasetname yeniden yayımlandı
- İbn Rüşd ve Thomas Aquinas’ta Akılların Birliği
- İbn Rüşd ve Thomas Aquinas’ta Akılların Birliği
- Gazâlî’nin Düşüncesinde Kozmoloji
- Mimar Sinan’ın Geometrik Arayışı
- İmâm Gazâlî’nin İhyâ Hareketi
- Celalettin Divlekci’den Tefsire Giriş kitabı
- Varlık ve İdrak Bağlamında Molla Sadrâ’nın Bilgi Tasavvuru