"Eskimeyen kitaplar"

Kerkük Evleri 2

Prof.Dr.Suphi Saatçi'nin (Kerkük Evleri) adlı kıymetli eserini toplu olarak yazımızın birinci kısmında tanıtmaya çalışmıştık. Bu bölümde ise eserin gözden kaçan bazı önemsiz baskı hatalarını düzeltmek ve ufak konu eksikliklerine işaret etmek istiyorız. Bütün bunları kitabın sayfa sırasına göre fikralar halinde aşağıya alırken bunlarla ne bir malumat froşluk yapmak ve ne de kitabın yüksek değerinden bir şey düşürmek istemişizdir. Bunlarla sadece milli mefkûreye hizmet etmeği arzulamışızdır. Sayın profesörün bunu iyi niyetimize bağışlamasını dileriz..

1. Eserin adı daha önce belirttiğimiz gibi (Kerkük Evleri-Sanat Yapıları) olabilirdi.

2. Eserin giriş bölümünde şöyle bir fıkraya gerek vardı: "Bu kitapta geçen medeni ev ve sanat yapıları sadece Türkmanlara mahsus eserlerdir . Sahipleri ister zengin , ister orta halli kişiler olsun evlerini büyüklü küçüklü hep bu tipte yaptırmışlardı".

3. Kitapta evlerden başka sözü edilen cami, tekke, medrese, türbe, kapalı çarşı, kışla ve saray gibi mimari tesisler yanında eski han ve tarihi hamamlar da geniş şekilde ele alınmalıydı. Nitekim Eski Eserler Müdürlüğü tarafından restora edilen Gülbani hanıyla Kalenin Yedi Kızlar varışında onarılan Gâvurlar hanı, yaptıranları bilinmeyen(Çukur), (Hurma), (Kazı) ve (Avkaf) hanları gibi eski sanat eserlerinden de ayrıntılı biçimde söz edilebilirdi. Hamamlara gelince hala durmakta olan tarihi (HacBaki), (HacHasan), (Bulak), (Tokatlı), (DedeHamdi) ve (Ali beg) hamamları konu edilmeye değen kıymetli eserlerdir. Bunlar özel kümbetleri, geniş soyunma salonları, aralık kısmı, yıkanma iç odaları, mermer havuzları, büyük bakır su kazanı ve binanın dışında kalan külhanlarıyla incelenmeli idi.

4. Kalenin batı kısmında son yıllarda meydana çıkarılan on tane ufak pencereli odalardan silahşorların, düşmanı ok ve tüfek atışlarıyla kaleye yaklaşmaktan alıkoyarlardı. Kitapta bu odalardan ve başkaca askeri burçlardan hiç söz edilmemiştir.

5. Müellif, kitabının 24 ve 25 inci sayfalarında kalede Yedi Kızlar mevki'inin karşısında duran beş katlı eski binadan söz ederken bu binanın "bodrum katında güney doğu yönüne doğru 100 - 150 metre kadar uzanan bir dehlizin, duvar örülerek kapatılması ilgi çekicidir. Bu geçidin nerelere kadar uzandığı ve ne amaçla yapıldığının aydınlığa kavuş-turulması, binanın bodrum katında ayrıntılı çalışmaların ve arkeolojik araştırmaların yapılması gerek-mektedir" diyor. Ancak yerli halkımızın inandırıcı rivayetlerine bakılırsa bu bina eski bir saray ve zindandan oluşup, bulunduğu mahelleye zindan adı verilmiştir. Söz konusu kanal, buradan Musalla mahellesindeki büyük kabristana kadar uzanır. Nihayetinde nevbet tutan bekçiler, düşman askerlerinin kaleye doğru yaklaşmalarını bu tünelden geçerek sorumlulara haber verirlerdi.. Kerkük'te Musalla-Leylan yolu, bilindiği gibi eskiden askeri harekate elverişli ve şehrin dışına açılan önemli bir yoldu . Hicri 1146 tarihinde Topal Osman Paşa, Nadir Şah'a karşı bu yolda savaşmış ve şehit düşmüştür. Bu kanaldan ayrıca kaleye askeri mühimmat da taşınırdı. Bunun bir eşine Erbil kalesinde rastlanılmıştır.. Öte yandan Hicri 1270 yılında Kerkük'te inşa edilen sarayın 1940'larda mahpushane kısmının bodrumunda kanalizasyon temizleme çalışmasında aynı şekilde bir dehlizin ortaya çıktığı görülmüş ve bu yüzden çalışmalara son verilmiştir

6. Kitapta evlerin bütün aksamından söz edildiği halde hamamlık ve su kuyularından hiç bahsedilmemiştir. Şehirde içme suyu tesisleri yapılmadan önce her iki üç evden birinde örme taşlı ve çarklı kuyulardan ev sahipleri istifade ettikleri gibi komşular da su alırlardı. Yaz günleri bu kuyuların içine uzatılan su veya meyveler soğutulurdu.

7. S.42 de "dar gölgeli sokaklar kavurucu bozkır güneşinden ve başka etkilerden koruma gibi yararlar sağlar" denilmektedir. Oysa bu dar sokaklarda biri birine komşu olan sakinlerce yabancıları izlemek ve hırsızları yakalamak amacı güdülmüştür.

8. S.45 te "eskiden binek hayvanları için bir ahır (doğrusu tavla) bulunurdu" diye söze başlayan müelİif "günümüzde tespit edebildiğimiz ahırlı bir ev örneği yoktur" diyor. Oysa bu konu iyice araştırılsaydı birçok örneklere rastlanılırdı. Nitekim Avcı, Bulak , Piryadı mahellelerinin kavuşağına düşen 41/41 numaralı konağın divanhanesinin alt yani zemin katında ev sahibi ve konukların at ve kısraklarını barındıran büyükçe bir tavla hala durmaktadır.

9. S.49 da lokuldan tezyina-tından söz edilmişken bunu üç bölüme ayıran süslü çift minareden de gereği kadar açıklamalar yapılmalıydı. Aynı zamanda evin büyük odası mesabesinde olan dörde yapılan tereceler söz konusu edilmişken bunların üst kısım bölmelerinden oluşan süslü reft (raf) ler hakkında, bilgi verilmemiştir. Bu raflarda fağfuri, kâse , bardak, koru (demlik), ve gülapdan gibi yararlı süs eşyaları konurdu. Tereceye ise elbise nevinden mensucat dolu bohçalar yerleştirilirdi.

10. Müellif s.50 de evin aksamından olan (sırhane) den söz ederken bunun asıl köşkün duvarı içinde yani iki tiğa arasında kalan gizli boşluktan yararlanıldığına işaret etmemiştir. Burada arpa ve buğday gibi zahireler saklanırdı.

11. Kitapta s.89 ile 94 te ünlü yapı ustalarından söz edilirken meşhur usta Mehemet Taha'nın İmam Kasım mahallesi sakinlerinden olduğu ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde öldüğü yazılıdır . Oysa bizim bildiğimize göre Piryadı mahelleli olup kümbet kapamada çok mahir usta bir sanatçı idi. 1940'larda ölmüştür. 1936 yılında Kerkük'te meşhur Mecidiye gazinosunu ve açılmış bir şemsiye biçiminde olan geniş ve harika güzellikteki tavanını kaparken belediye mühendisi kendisine "sen bu tavanı kapayamazsın" dedikte Mehemet Taha "koy üstüme yıkılsın da ankaz altında kalayım" der. Bu şahane gazino elli yıl kadar bir zaman pek tamir görmeden ayakta durmuş, ortada hiç bir sebep yokken belediye tarafından yıktırılarak yerine mimari kıymeti olmayan şimdiki gazino yaptırılmıştır. Eskiden yapı ustalarının mahareti kaya (taş) ve kireçle tavan kapamakta görülürdü. Bu tavan yada kümbetler (kemerli), (şemsiyeli), (balığ), (devebeli), (sini), (cami kümbeti) ve saire nevinden mimari tarz eserlerdir. Bunların süsleme işleri de usta akkaşlar tarafından ikmal edilirdi. Kümbet tamamlandıkta işçiler yüksek sesle salavat verir, bunlardan sesi güzel olanı hoyrat söylerdi.

12. S. 125 te koyun başlı mermer dayancağlardan söz açılmışken ak renklileri -ki çok yaygındır- Akkoyunlu devletini, siyah renklileri de -ki az sayıda görülmektedir- Karakoyunlu devletini sembolize ettiği yazılmamıştır. Evlerin atebeye açılan iç ana kapısıyla mahalle kapısının üstünde duvara yapılı koç ya da boynuzlu ceylan başları da aynı Türkman devletlerine mahsus rumuzlar olup günümüzde halkça, yabancıların pis nefesinden korunmak amacıyla yapıldığı söylenilmektedir.

13. Nakkaşlar, yaptıkları figür ve süslemeleri başka kaynaklardan almayıp kendi kafalarını yorarak meydana koyarlardı. Bunlardan bizim gördüğümüz en meşhurları Hasan Nakkaş ve büyük kardeşi Ali Nakkaş komşularımız idiler. Bir ara Hasan'dan bu nakışları nereden ve nasıl kopya ettiklerini sordum. Verdiği yanıtta, "biri birine benzemeyen bu desen ve tasvirleri kafamızdan geçirerek kendi fikrimizle yaparız". Bu yanıtını ispat için benden bir kalem ve bir parça kağıt alarak beş altı dakika içinde çok güzel sanatlı bir tablo çiziverdi. Ne yazık ki zamanında bu usta sanatçıların hayat sahneleri üzerinde hiç durmadık.

 

 

Devam Edecek.

 

 

 

Kaynak : http://www.kerkukvakfi.com/dergiicerik.asp?id=80&iid=159